Sayfalar

1 Ocak 2013 Salı

Melek Hanım Has Bahçede Geziyor



Melek Hanım Has Bahçede Geziyor

Melek Hanım Has Bahçede Geziyor
(Melek Hanım Aman Geziyor)
Kınalı Da Eller İnci De Mercan Diziyor
(Aman Aman Melek Hanım Aman Diziyor)
Hanım Da Ninesi Bu İşleri Seziyor
(Melek Hanım Aman Seziyor)

Ağlama Meleğim Senin De Yazın Böyledir
(Aman Aman Melek Hanım Aman Böyledir)
Aşk Adamı Bülbül Gibi Söyledir
(Aman Aman Melek Hanım Aman Söyledir)

Melek Hanım Taş Üstünde İniler (Melek Hanım Aman İniler)
Tersanede Soygun Da Vermiş Gemiler
(Aman Aman Melek Hanım Aman Gemiler)
Evrak Da Gelmiş Yarelerim Yeniler
(Melek Hanım Aman Yeniler)

Ağlama Meleğim Senin De Yazın Böyledir
(Aman Aman Melek Hanım Aman Böyledir)
Aşk Adamı Bülbül Gibi Söyledir
(Aman Aman Melek Hanım Aman Söyledir) 

Fahri Ünsal


Ben Gidiyorum Baylere

    Ben Gidiyorum Baylere
Ben Gidiyorum Baylere
Hem Baylere Baylere
Benden Selâm Söyleyin (Ah)
Beni Soran Beylere (Civan Meleğim)

Uzun Kavak Bu Mudur
Dibindeki Su Mudur
A Benim Nazlı Yârim (Ah)
Son Cevabın Bu Mudur (Civan Meleğim)

Uzun Uzun Çarşılar
O Yâr Beni Karşılar
O Yâr Benim Olursa (Ah)
Kurban Kesin Komşular (Civan Meleğim)

İsmail Kuş



Martinim Atılmıyor



Martinim Atılmıyor 

Martinim atılmıyor
Bahalı satılmıyor
Şu uzun gicelerde
Yalınız yatılmıyor

A benim hacı yarim
Başımın tacı yarim
El bana acımıyor
Sen bayrı acı yarim

Kamayı çektim kından
Gel yakından yakından
O beyaz memelerin
Ben gelirim hakkından

Hovarda Gülüzarım
Sen söyle ben yazayım
Mahkemeye varınca
İfadeni bozarım

Dalda fındık eğmesi
Yeni bişmiş mevesi
Beş sene oldu seveli
Yeni duymuş annesi

Mısın mısın mısın
Ölüyom senin için
Hep doslar duşman oldu
Seni sevdiğim için

Bolulu Ama Rasim

Kalk Gidelim Dağlara



Kalk Gidelim Dağlara

Kalk gidelim dağlara
Dağlar olsun evimiz
Gürgen yaprakları da Hatice'm
Olsun kiremitimiz

Dağlar dağladı beni
Gören ağladı beni
Ayırdı zalim felek Hatice'm
Derde bağladı beni

Kaynar kazan taşmaz mı
Yol buradan aşmaz mı
Merak etme nazlı da Hatice'm
Ayrılan kavuşmaz mı

Emin Aldemir



İndim Dereye Durdum 2

İndim Dereye Durdum 2

İndim derede durdum
Çifte güvercin vurdum
Ben yarimi ararken
Kendimi uykuda buldum

Ben yandım aman
Şekerim şekerim şekerim aman
Evli de değil bekarım aman
Ben yandım aman

İşli tülbent başında
Kalem oynar kaşında
Senin için geziyom
Aralıklar başında

Ben yandım aman
Şekerim şekerim şekerim aman
Evli de değil bekarım aman
Ben yandım aman

Remzi Atıl

İndim Dereye Durdum 1


İndim Dereye Durdum 1


İndim dereye durdum

Çifte güvercin vurdum
Ben yarimi ararken
Kendimi uykuda buldum

Ben yandım aman
Şekerim şekerim şekerim aman
Evli de değilim bekarım aman
Ben yandım aman

İşli (de) tülbent başında
Kalem oynar kaşında
Senin için geziyom
Çeşmelerin başında

Ben yandım aman
Şekerim şekerim şekerim aman
Evli de değilim bekarım aman
Ben yandım aman


Remzi Atıl


İnci Serdim Güneşe


İnci Serdim Güneşe

İnci serdim güneşe
Bakan da gözler kamaşa
Gel gel aman

Senin yarin gül ise
Benim de yarim menekşe
Ağla kömür gözlüm ağla

Şu dağlar keklik izi
Düşmanlar aldı bizi
Gel gel aman

Ölüm Allah'ın emri
Felek ayırdı bizi
Ağla kömür gözlüm ağla

Şu dağlar olmasaydı
Halesi solmasaydı
Gel gel aman

Ölüm Allah'ın emri
Ayrılık olmasaydı
Ağla kömür gözlüm ağla


İbrahim Erdem

***

TRT'deki hali (Rept. No: 4643)

İnci serdim gümüşe
Bakan da gözler kamaşa
Gel gel aman

Senin yarin gül ise
Benim de yarim menekşe
Ağla kömür gözlüm ağla

Şu dağlar keklik izi
Düşmanlar aldı bizi
Gel gel aman

Ölüm Allah'ın emri
Felek de ayırdı bizi
Ağla kömür gözlüm ağla

Şu dağlar olmasaydı
Lalesi solmasaydı
Gel gel aman

Ölüm Allah'ın emri
Ayrılık olmasaydı
Ağla kömür gözlüm ağla


Havuzun Başına Varmasın Eller


Havuzun Başına Varmasın Eller

Havuzun başına varmasın eller
Bugün efkarlıyım açmasın güller
Diz dize oturup döktüğüm diller

Ne dedim de kömür gözlüm darıldın
Ah darıldın da el oğluna sarıldın oğlan

Havuzun başına taş ben olayım
Kara göz üstüne kaş ben olayım
Yalınız gezene eş ben olayım

Ne dedim de kömür gözlüm darıldın
Ah darıldın da el oğluna sarıldın oğlan

Havuzun başında yedik kirazı
Gitti gelmez ahbapların birazı
Bana mıydı şu ellerin garazı

Ne dedim de kömür gözlüm darıldın
Ah darıldın da el oğluna sarıldın oğlan


İlhan Akgünlü
***

Ahmet Şükrü Esen "Anadolu Türküleri"
adlı kitabında türkünün çeşitlemesini şu şekilde
aktarıyor, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
Emel Matbaacılık, 1986 - Ankara, s.146


Havuzun başına gelmesin iller
Bugün meraklıyım açmasın güller
Derdim yüreğimde ne bilsin iller

Bilmiyon mu benim sana yandığım
İki eli koynunda garip kaldığım

Havuzun başına taş ben olayım
Ala göz üstüne kaş ben olayım
Yalnız yatana eş ben olayım

Gel hey imansız yarim gel de gene git
Gül yüzlü yarini sar da gene git


Gözümden Cemalin Çok Irak Oldu



Gözümden Cemalin Çok Irak Oldu

Gözümden cemalin çok ırak oldu
(aman aman ırak oldu)
Mecnun'a döndüm yerim yurdum dağ oldu
(aman aman dağ oldu)
Saçının zenciri bana bağ oldu
(aman aman bağ oldu)

Aman da Lütfiyem ne oldu da sana nolacak
(aman aman nolacak)
Al kınaların kalbimde (kabirde) mi solacak
(aman aman solacak)

Geçti de o zevk ile geçen çağlarım
(aman aman çağlarım)
Ah çekerim ciğerimi dağlarım
(aman aman dağlarım)
Soldu da gülüm bahçelerim bağlarım
(aman aman bağlarım)

Aman da Lütfiyem ne oldu da sana nolacak
(aman aman nolacak)
Al kınaların kalbimde (kabirde) mi solacak
(aman aman solacak)

Reşat Aker


Fatmam Nerden Geliyon



Fatmam Nerden Geliyon

Fatmam nerden geliyon bostandan
Ben de seni bilemedim (yandım çakır Fatmam)
Sırtındakı fistandan

Fatmam nerden geliyon kirazdan
Ben de seni seveceğim (yandım çakır Fatmam)
Şindi diyil birazdan

Fatmam nerden geliyon Bartın'dan
Ben de seni bilemedim (yandım güzel* Fatmam)
Boynundakı (Arnındakı) altundan


Bolulu Ama Rasim

Evlerinin Önü Nane (Uyan Alim)


Evlerinin Önü Nane (Uyan Alim)

Evlerinin önü nane
Ben kül oldum yane yane (yar aman)
Gavur isen gel imane (uyan Alim)
Uyan da bir tanem sar beni

Evlerinin önü taşlık
Taşlığa düşürdüm beşlik (yar aman)
Elden gitti kahpe gençlik (uyan Alim)
Uyan da bir tanem sar beni

Entarisi salkım saçak
Sol yanıma girdi bıçak (yar aman)
Beni vuran dinsiz alçak (uyan Alim)
Uyan da bir tanem sar beni

Fahri Tekindor


Evlerim Evlerim Yüksek Evlerim



Evlerim Evlerim Yüksek Evlerim

Evlerim evlerim yüksek yüksek evlerim
Ben onun içinde gönlüm gönlüm eylerim
Hani de benim mor cepkenli beylerim

(Bağlantı)
Of aman aman
Halim pek yaman
Ben dayanamam

Ufakta ufak yavrum gel gel yanıma
Altın hamaylıyı takayımda gerdana

Bağlantı


Evleri Var Karşımızda


Evleri Var Karşımızda

Evleri var karşımızda (aman aman)
Sevdası var başımızda
Uzak değil komşumuzda (aman aman)

Akan da çaylar bulanır mı
Ah deli gönül uslanır mı
Haydin haydin gidelim
Karakola gidelim
Naciye hanım teslim olmuş
Gidip teslim olalım

Evlerinin önü harman (aman aman)
Harmanda okunur ferman
Dizimde kalmadı derman (aman aman)

Akan da çaylar bulanır mı
Ah deli gönül uslanır mı
Haydin haydin gidelim
Karakola gidelim
Naciye hanım teslim olmuş
Gidip teslim olalım

Mehmet Aköğretmen

Estireyim Mi



Estireyim Mi

Estireyim mi estireyim mi
Yavrum sana fistan kestireyim mi
Aman sana fistan kestireyim mi

Üç o yandan beş bu yandan
Yavrum bir de Abant yaylasından

Aman bir de Abant yaylasından
Tirilay laylam tirilari lay lay
Laylari tirilay lay lay lay lam

Köprünün altı örümcek
Yavrum aklımı aldın görüncek
Aman aklımı aldın görüncek

Üç o yandan beş bu yandan
Yavrum bir de Abant yaylasından

Aman bir de Kızık yaylasından
Tirilay laylam tirilari lay lay
Laylari tirilay lay lay lay lam

Reşat Aker


Denizde Kara Balık



Denizde Kara Balık

Denizde kara balık (da)
Okkalıktır okkalık
Anne beni evlendir (de)
Yeter oldu bekarlık

Oyna da gel nir nir nom
Sallan da gel nir nir nom

Dere akıyor dere (de)
Akıp gittiği yere
Ne zaman kavuşacağız
Dağlar var ara yerde

Oyna da gel nir nir nom
Sallan da gel nir nir nom

Kara biber dibekte (de)
Benim yarim gurbette
Sağ olsun gurbetde olsun
Bir dün gelir elbetde

Oyna da gel nir nir nom
Sallan da gel nir nir nom

Yumrukaya kızları (da)
Sürmelidir gözleri
Gözlerine bakarken (de)
Kaybettim öküzleri

Oyna da gel nir nir nom
Sallan da gel nir nir nom


Emin Aldemir

Dar Sokaktan Geçemem


Dar Sokaktan Geçemem

Dar sokaktan geçemem
Yare fistan biçemem

Fidan boylu Nazilem
Nazilem de Nazilem
Oynadırım sazilen

Dar sokakta evi var
Gerdanında beni var

Fidan boylu Nazilem
Nazilem de Nazilem
Oynadırım sazilen

Arabam taşa geldi
Gonağa paşa geldi

Fidan boylu Nazilem
Nazilem de Nazilem
Oynadırım sazilen

Çekilecek dert değil
Ne çare başa geldi

Fidan boylu Nazilem
Nazilem de Nazilem
Oynadırım sazilen


Hamdi Sarıoğlu


Çıktım Yücesine Seyran Eyledim


Çıktım Yücesine Seyran Eyledim

Çıktım yücesine seyran eyledim
Yar ile gezdiğim yerler perişan
Firkat geldi devreyleyip ağladım
Bir ben değil cümle alem perişan

Firkatin ucundan görünmez dağlar
Aldırdım yavruyu ah edip ağlar
Yıkılmış yapılmış virandan bağlar
Bülbül figan eder güller perişan

Aşık Dertli kendi çalar sazını
Kara topraklara sürer yüzünü
Kimse çekmez gayri onun nazını
Bozuktur perdeler teller perişan

Şair Dertli

Cezayirinin Harmanları Savrulur



Cezayirinin harmanları savrulur


(amaney) Cezayirinin harmanları savrulur

Savrulur da sol yanına devrülür devrülür

Sarı saman buğdayından ayrılır
Sokakları mermer daşlı güzelleri hilal gaşlı
Ördekleri yeşil başlı cezayiri cezayiri sefa yiri

(amaney) Daha neler gelir benim başıma
Mevla'm ayrılık vermesin gullarının başına başına
Varmayınca musallanın taşına
Ölmeyince gönül yardan ayrılmaz ayrılmaz 
Cezayiri cezayiri sefa yiri

(amaney) Cezayirinin sokakları bükülür
Siyah saçlar ince bele dökülür dökülür
Yaz gelince hem sefası çekilir
Sokakları mermer daşlı güzelleri hilal gaşlı
Ördekleri yeşil başlı cezayiri cezayiri sefa yiri




Çatal Çama Kurşun Attım




Çatal Çama Kurşun Attım

Çatal çama kurşun attım geçmedi
Ali efeye ayran verdim içmedi aman yandı
Öşürcü Yakup elime geçmedi
Teke bıçak tırpan gibi biçmedi aman yandım aman

Kova kova çapulama kum doldu
Silahlarım senin için dün doldu aman yandım aman
Öşürcüler bizim köyden kovuldu
Düşmanlarım dumanlara boğuldu aman yandım aman

Reşat Aker


Büyüksu'nun Söğüdü 2

Büyüksu'nun Söğüdü 2

Büyüksuyun söğüdü
Kimden aldın öğüdü (oy sunam oy)
Küçücükten benimdin
Şimdi gönlün büyüdü

Arif'im nerde
Kel efem sen doğru söyle

Büyüksuyun suları
Harıl harıl ağlıyor (oy sunam oy)
Nasıl kıydın canıma
Garip anam ağlıyor

Arif'im nerde
Kel efem sen doğru söyle

Atım Arap'tır benim
Yüküm şaraptır benim (oy sunam oy)
Bu iş böle giderse
Halim haraptır benim

Arif'im nerde
Kel efem sen doğru söyle


Büyüksu'nun Söğüdü

Büyüksu'nun Söğüdü 

Büyüksu'nun söğüdü
Kimden aldın öğüdü

Oy sunam oy

Küçücükten beridir
Yan gıdığıma böyüdün

Arif'im böyle aman yandım
Sen doğru söyle

Atım araptır benim
Yüküm şaraptır benim

Oy sunam oy

Bu iş böyle giderse
Halim haraptır benim

Arifim böyle aman yandım
Sen doğru söyle

Büyüksu'nun suları
Harıl harıl harlıyor

Oy sunam oy

Nasıl kıydın canıma
Garip anam ağlıyor

Arifim böyle aman yandım
Sen doğru söyle

Mehmet Aköğretmen

Bolu'dan İzmir'e Yol Bulamadım

Bolu'dan İzmir'e Yol Bulamadım

Bolu'dan İzmir'e yol bulamadım
Martinim asmaya (efeler) dal bulamadım
Kendime münasip yar bulamadım

Neyleyim neyleyim (efeler) dünya malini
Tabutlar almayor (almayor) tombul da yarimi

İzmir'e giderken oldum ben hasta
Benden selam edin (efeler) eşe de dosta
Analar babalar bir uzun yasta

Neyleyim neyleyim (efeler) dünya malini
Tabutlar almayor (almayor) tombul da yarimi

İzmir'in içinde kurulu pazar
Uyarmayın efeyi (efeler) orduyu bozar
Maşallah çekiniz değmesin nazar

Neyleyim neyleyim (efeler) dünya malini
Tabutlar almayor (almayor) tombul da yarimi

Reşat Aker


Bizler Geldik Takla Makla

Bizler Geldik Takla Makla

Bizler geldik takla makla
Aç karnına yenmez bakla
Benim ağam ahçıbaşı
Bize biraz tatlı sakla

Halayıklar halayıklar
Ocak başında uyuklar
Davul sesini duyunca
Pirincin daşını ayıklar

Gökyüzünün melekleri
Devran eder felekleri
Bu ayda ikram edenin
Zayi olmaz emekleri

Besmeleyle çıktık yola
Selam verdik sağa sola
İki gözüm beyefendi
Ramazanınız kutlu ola

Davulumun ipi kaytan
Kalmadı dizimde derman
Verin ağalar bahşişim
Alayım sırtıma mintan

Reşat Aker


Birini de Yavrum Birini


Birini Yavrum Birini

Birini de yavrum birini
Harmana serdim kilimi (amman)
Dakıver de zilin birini
Dönüver de meydan senindir (amman)

Çiftini yavrum çiftini
Kim bilir kimin çiftini (amman)
Dakıver de zilin çiftini
Dönüver de meydan senindir (amman)

Üçünü de yavrum üçünü
Yaylada gördüm üçünü (amman)
Dakıver de zilin üçünü
Dönüver de meydan senindir (amman)

Dördünü yavrum dördünü
Kim bilir kimin derdini (amman)
Dakıver de zilin dördünü
Dönüver de meydan senindir (amman)

Ağlasın çocuk ağlasın
Vur zillere ballansın (amman)

Bolulu Ama Rasim

Beyaz Giyme Toz Olur



Beyaz Giyme Toz Olur

Beyaz giyme toz olur
Siyah giyme söz olur
Gel beraber kaçalım
Muradımız tez olur

Salına da salına da gel
Haydi yavrum dön dolaş yine bana gel

Beyaz giyme tanırlar
Seni yolcu sanırlar
Zaten bende talih yok
Seni benden alırlar

Salına da salına da gel
Haydi yavrum dön dolaş yine bana gel

Alçak ceviz dalları
Sıva beyaz kolları
Kız (Yar) nereden geleyim
Hep sarmışlar yolları

Salına da salına da gel
Haydi yavrum dön dolaş yine bana gel

Ahmet Sevinç


BEYAZ GİYME TOZ OLUR.
                       Ege sahillerinde, düşman tarafından işgal edilen eski bir ilimizden, Bolu’ya yerleşen bir ailenin üç kızı vardı. Cevriye, Fevriye ve Nevriye. Bu kızlar, yetiştikleri yörenin gelenek ve göreneklerini, Bolu’da da yaşatmaya ve yaşamaya başlamışlar. Bolu’nun gelenek ve göreneklerine ters düştüklerinin farkındalarmış ama oralı bile olmuyorlarmış. Onların yaşam biçimleri eleştiri konusu olsada, anne babalarından destek alıyor , söylenenlere kulak asmıyorlarmış.

Mudurnu’nun zengin eşrafından üçü de evli, çoluk çocuk sahibi genç delikanlılar, bu üç kızın güzelliklerine ,cazibelerine ilgi duyarlarmış. Bazı akşamlar bu kızların evlerine gider, içkili alem yapmayı alışkanlık haline getirmişler. Kızların adını da “kız kahbesi”ne çıkarmışlar. Bunlara “kız kahbeleri” denmesine neden olmuşlar.

O zamanlar, mahalle bekçileri mahallenin asayişi ile ilgilerinin dışında, mahallenin ırz ve namusunu da koruma görevlerini de üstlenmişlerdi.Bu üç kafadar arkadaş felekten bir gece çalmak amacıyla, akşam erkenden kızların  evlerine damlarlar. Sofralar kurulur, olabildiği kadar sazlar çalınır, Sohbetler koyulaşır. Derken kapı yıkılırcasına çalmaya başlar.Bu eve girdiklerini gören mahallenin bekçisi, zaman kaybetmeden haber verdiği, Mahallenin imamı, muhtar ve azalar çalmaktadır kapıyı. Gürültüye neden olanlar ve mahallenin bekçisi, içerdekilerin kim olduklarını bilmemektedir. İçerdekiler başka mahalledendir çünkü. Çaresiz kapıyı açarlar. Bu arada zaptiyeye haber salınmıştır,Üç delikanlıdan biri, ne yaptı, nasıl yaptıysa, ortadan yok olur. Ararlar bulamazlar üçüncüyü. Zaptiye her tarafı tutmuştur. Üç kız ile iki delikanlıyı, kapı altına götürürler.

Üçüncü kişi o kargaşada un kilerinde almıştır soluğu. Eli yüzü, siyah pahalı elbisesi beyaza bulanmış, bembeyaz un olmuştur. Ne kadar gayret ettiyse de un tozlarından kurtulup,temizlenememiş halde ortalıkta kalakalmıştır. O an çocukları ve her şeyden çok sevdiği genç karısı gelmiş aklına. Evine gitmek istese de, halinden dolayı gidemeyeceğini anlamıştır. Köpekleri peşine takarak, yakındaki çiftliklerine atmış kendini. Kahya’nın karısı Şerife abla bile, temizleyememiş üstünü. Çaresiz, sabaha karşı gizliden, evine gider. Gelir gelmez doyasıya bakar çocuklarına, eşine uyurken ki masumuyetlerine. Kapı altından kurtulmuştur. Kurtulmuştur ama çok geçmeden o evde olduğu duyulmuştur. Kapı altında ki tutuklu delikanlıların evlerine haber gider.

Komşuları, evin hanımını uyarırlar, Zaptiye Komutanı Hamza Bey Oğlu Kara Yüzbaşı Ahmet Ağa’ya haber verilir. Evin, büyük  hanımı, kardeşine gider. Hatırı sayılır olan kardeşi, kapı altına gittiğinde Kara Yüzbaşı Ahmet Ağa ile karşılaşır. Tanışıklıkları vardır komutanla. Şaşkın bir birlerine bakışırlar dakikalarca. İçeri girerler. Üç kız, iki delikanlı zaptiyelerin demlediği çaydan içmektedirler. Karşılarında gördükleri kişilerin, şaşkınlığı ile bardaklar ellerinden düşüp kırılır. Komutanın odasına girerler. Hadiseyi incelerken, her nasıl olduysa kahveden çıkıp kızların babası gelir, kapı altına.”Bu iki delikanlı, benim misafirimdir.”Diyerek konu örtbas edilerek, konu başka yöne doğru yön alır.Kapatılmak istense de unutulamayan bu olayı, adından hiç söz edilmeyen bir ozan türküleştirir.

Daha sonra da bu türküyü, kapı altına gitmekten kurtulan delikanlı ile karısı bir birlerine söyleyerek, sevgilerini kanıtlamaya çalışmışlar uzun süre. Günümüzde de söylenmesi belki de ondandır. kim bilir?



Ben Bir Köroğlu'yum

Ben Bir Köroğlu'yum

Ben bir Köroğlu'yum dağda gezerim
Esen ürüzgardan hile sezerim
Demir kopuz ile kelle ezerim
Gönder yol bacını be hey bezirgan

Köroğlu'dur bu dağların aslanı
Hey kız seni şeker ile beslerim
Senden bir pehlivan oğlan isterim
Başı Bağdat şallı Ayvaz'ım benim
Üstü kaplan postlu Kırat'ım benim

Hakkı Özsaz


Bedavradan Evceğizin


Bedavradan Evceğizin

Bedavradan evceğizin nenni
Paçavradan doncuvazın nenni
Tarhanadan cincüvezin nenni
Nenni de benim yavruma nenni

Haydi de gidelim bahçalara nenni
Zerdali goyalım bohçalara nenni
Okuturam hocalara nenni
Nenni de benim yavruma nenni

Bebek beni deletti nenni
Yaktı beni kül etti nenni
Her kapıya kul etti nenni
Nenni de benim yavruma nenni


Bab-ı İhsanından İnayet Eyle



Bab-ı İhsanından İnayet Eyle

Bab-ı ihsanından inayet eyle
Karıştırma her bir eşyaya beni
Bakma isyanıma merhamet eyle
Ulaştır menzil-i a'laya beni

Kün buyurdun her eşyayı yetirdin
Mevcudatı kemaline getirdin
Yaptın Arş'ı Kürs'ü kendin bitirdin
Uğrattın tükenmez kavgaya beni

Dertli'ye tükenmez nice dert verdin
Ne çekmeğe sabır ne gayret verdin
Ne saltanat verdin ne devlet verdin
Ya niçin getirdin dünyaya beni

Aşka Gel Sinemde Aşka Gel

Aşka Gel Sinemde Aşka Gel

Aşka gel sinemde aşka gel
Dağları dolaş da gel
Kız hanım annen duymasın (aman)
Pencereden kaç da gel

Gün kavuştu ırakta
Gözüm karada akta
Herkesin yari geldi (aman)
Benim yarim uzakta


Arayu Arayu Görsem Yüzünü

Arayu Arayu Görsem Yüzünü

Arayu arayu görsem yüzünü
Yüzünün tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü

Ya Muhammed canum arzular seni
Dost Muhammed canım arzular seni


Arab Atlar

Arab Atlar


Aman arab atlar eşkin olur
Güzel de seven çoşkun olur
Onbeşinde evlenenler
Aman onbeşinde evlenenler
Ölmez emme şaşkın olur
Aman arab atlar gülüm arab atlar
Şekerlenmiş bal dudaklar


Annesinden Destur Aldı

Annesinden Destur Aldı


Annesinden Destur Aldı

Annesinden destur aldı karani hay hay
Kabe yollarını vardı boyladı
Gitti Muhammedi evde bulmadı hay hay
Yemen ellerinde veysel karani

Yemez haramı bilmez yalanı
Olresullahın sadık yarani

Eyninde abası deve yününden hay hay
Elinde asası hurma dalından
Tevhidi düşürmez asla dilinden hay hay
Yemen ellerinde veysel karani

Yemez haramı bilmez yalanı
Olresullahın sadık yarani

Bin deveyi bir akçaya güderdi hay hay
Onun da yarısını zekat edersi
Deveyi güderken tevhid çekerdi hay hay
Yemen ellerinde veysel karani

Yemez haramı bilmez yalanı
Olresullahın sadık yarani

Ayşe Engin


Ada Yolu Kestane

Ada Yolu Kestane



Ada Yolu Kestane

Ada yolu kestane
(Amanın) Dökülür dane dane
(Amanın) Dökülür dane dane
Kızlar yola dizilmiş
(Amanın) Alalım birer dane

Ada yolu yamandır
(Amanın) Ada yolu yamandır
Bolu Dağı dumandır
(Amanın) Bolu Dağı dumandır
Dostlar vurun sazlara
(Amanın) Eğlenecek zamandır

Ada yolu düz gider
(Amanın) Ada yolu düz gider
Bir edalı kız gider
(Amanın) Bir edalı kız gider
O kız yolun şaşırmış
(Amanın) İnşallah bize gider

Emin Barın


Bolu Yöresi Halk Oyunları..


Bolu Yöresi Halk Oyunları..

Başlıca halk oyunları olarak: Al Yemeni, Davul Oyunu, Gerede Zeybeği, Halimem, Karaköy Sekmesi, Karşılama, Köroglu, Adayolu Kestane, Menmen (Pıt pıt), Meşeli, Ördek, Sürütme, Bindirme, Göynük Zeybeği, harbi Çengi Mudurnu Zeybeği, Omuz Halavı Zilleri başlıca halk oyunlarıdır. Halk çalgıları ise; Davul, zuma, kaval, tef, divan sazı, bağlama, cura, kabak kemanedir.

BOLU YÖRESİ KIYAFETLERİ


KADIN GİYSİLERİ

BAŞA GİYİLENLER

Tepelik (Takke): Döğme gümüşten olup fese tutturulur. Gümüş yaklaşık 13 cm uzunluğunda kare şeklinde 1, 1.5 cm eninde bulunur. Tepeliğin hizasında altın zincirler olup, fes hizasına kadar sarkar. Her zincirde üçer altın olmak üzere, turn başta 30 altın bulunur. Fesin üzerinde yani tepeliğin altına kırmızı renkte saten geçirilir.Bunun ismi de çeki veya gaz'dir. Altınlar bunun üzerinde sallanır

Çember (Başörtü): Tepeliğin üzerine beyaz renkte, kenarlan gül işlemeli, uç çevresi pul oya ile işli, yöresel adı "ÇEMBER" olan eşarp örtülür.Eşarptaki işlemeler kanaviçe ile yapılır.Çemberi kadınlar üstten, kızlar ise çene altından bağlar. Saçlan bel hiza*sına kadar iner ve ince örü yapılır.Saçların gürlüğüne göre örü sayısı da değişir. En az 40, en çok 60 adettır.Örülerin uçlarına ise nazar değmesin diye mavi boncuk takılır. Kızlar gelin olurken, saçlan önden kakül kesilir.Buna da o yörede "zülüf' denir

SIRTA GİYİLENLER

Akçagöynek: Kendi el tezgahlarında beyaz iplikten dokunan düz renkte kumaştan dikilir.Yaka ve etek uçlan iki su halinde kanaviçe işlenir.Zengin elişi motiflerle süslü olan bu giysiye halk dilinde "AKÇA GÖYNEK" ismi verilir.Motiflerin yapıldığı ilik yünden olup, yörede yetişen otlardan boyalarla renklendirilmiştir.Bu göynekler önde bulunan iplere göre isim alır At nalı işlemeli,Bıçak burnu işlemeli,Goyun gözü, işlemeli,Çırrak işlemeli,Kedi ayaği işlemeli,Muskali işlemeli,Goydürme işlemeli,Yılan iyesi işlemeli.Söz konusu göyneğin boyu diz kapağı altındadır.

Fermane: Üst kısmına yöresel adı "FERMANE" olan kollu çepken giyilir.Kadife, çuha veya suet kumaştan yapılan bu giysi, bordo-lacivert-ördek başı yeşil renklerden olur. Fermanenin kollan ve on kısımları gümüş sim işli olup, işlerde gül motifleri hakimdir. Boyu ise bel hizasındadır

İşlik: Bazi kişilerce fermene yerine daha ziyade suet kumaştan yapılan işlik giyilir.Turuncu, mavi ve bordo renklerde yapılır.Boyu bel hizasındadır.Çevresi ve Ön kısmı iş*li kollarında da çok ince bilezik olup hafif büzdürülür. Sade işlemeli olan bu giysi üzerindeki motiflere gore isim alır

a) Koç boynuzlu, 
b) Aynah, 
c) Güllü işlemeli, 
d) Kaz ayaği, 
e) Düz didi,
f) Oturtma

Üç Etek: İplikleri kendileri tarafından boyanır.Renklerde genelde bordo veya lacivert hakimdir. Kumaş el tezgahında dokunur. O yörede bulunan köylere göre kareli ve*ya çizgili olarak değişmektedir. Fermane veya işliğin altına giyilir

Şalvar: Üçeteğin kumaşından el tezgahlannda dokunur.Bazı köylerde çizgilisi de giyilmektedir.Uçkur kısmına ayrı bir kumaş geçer. Kumaşlarda rengine ve desenine gö*re isim alır

1- Çiğer alı 
2- Kırmızı alaca don 
3- Mavi alaca don

AYAĞA GİYİLENLER

Çorap: Kırmızı, yeşil, mavi, lacivert, sarı ve beyaz renklerin hakim olduğu çorap bulunur.Gül motiflerinin çoğunlukta bulunduğu çoraplar yün ipliğinden örülür.Bunlar-da motiflerine göre isim alır

1. Muskalı tek şişli çorap 
2. Mozak gülü beş şişli çorap 
3. Dağınık gül beş şişli çorap
4. Karalı yel este beş şişli çorap 
5. Güççük beş şişli çorap

Yemeni (Ayakkabı): Altı kösele ve kabaralı olan ayakkabıların yüz kısmı deri kaplıdır.Renklerde bordo kırmızısı veya siyah renk hakimdir.Genelde kına ve düğünlerde giyilir.Yöresel adı "KUNDURA" veya "YEMENİ”dir. Günlük giysileri ise hayvan derisinden yapılmış çarıktır.

AKSESUAR

Gümüş Kemer: Dövme gümüşten olup, önüne de kurbağa kafası biçiminde tokası bulunur. Üç eteğin üzerine takılır. Yörede gümüş kemer yerine kırma kemer de kullanılmaktadır. Halk dilinde bunlara "kuşak" adı verilir

Dizili Altın: Kırmızı kurdeleye dizili altın kullanılır. Bunlarda boyuna takılır. Oyun aracı olarak da şimşirden yapılan tahta kaşık kullanılır.




Bolu Yöresel Halk Kültürü


BOLU YÖRESEL HALK KÜLTÜRÜ




Hızla gelişen kentleşme nedeniyle zamanla değişen ve unutulmaya yüz tutan bir kısmı değişerek de olsa uygulanmaya devam eden yöresel gelenek, görenek ve inanışlar aşağıda açıklanmıştır.



a) Doğum Gelenekleri

Doğum gelenekleri denildiğinde ilk olarak hamile kadının yerine getirmesi gereken sorumlulukları göz önünde tutulmalıdır. Yöremizde bu inanışlar şöyle belirlenmiştir;

Hamile kadın, sahibinin haberi olmadan başkasının malına el süremez, aksi halde doğacak çocuk haramzade olacaktır. Ela gözlü evlat isteyen anne aya bakar. Hamile kadın manda kaymağı yemez, yerse çocuk vakitsiz doğar. Çocuğun adı doğduğu gün verilir. Loğusa yatağı yedi gün bekletilir. Çocuk kırk günlük olunca annesi ve akrabaları ile hamama götürülür. Bebek kırklanırken annesine gösterilmez. Eğer görürse anneyi korku basar ve hastalanır. Bebek kırklanırken suyun içine güzel olması için altın atılır, güzel kokması için de gülün yaprakları atılır. Kırk uçurmaya yakınlarına gidildiğinde bebek hediyesi yumurta verilir. Çocuğun çabuk yürümesi için bir Cuma günü iki ayağı ip ile bağlanır ve camiye götürülür. Camiden ilk çıkan erkeğe bu ip kestirilir. Buna “köstek kesme” denilir. Kız ve erkek çocuğun kundak giysileri doğumdan önce hazırlandığı için farklılık gözetilmez. Ancak kız çocukları için pembe, erkek çocukları için mavi renkli giysiler tercih edilmektedir. Doğum yapan anneye bebek görmeye gidilmektedir. Akrabalar, komşular bebek görmeye hediyeleri ile birlikte giderler, yakınları altın takarlar ve orada misafirlere loğusa şerbeti ikram edilir. Loğusa şerbeti “Nöbet Şekeri” adı verilen kırmızı renkli şekerin suda eritilmesi ile yapılmaktadır. Halk arasında “Kırk Basması, Al Basması” denilen inanış gereği loğusa kırk gün odasında yalnız bırakılmaz. Çocuğun ilk çıkan dişini gören hediye alır. Nazara karşı bebek görmeye gidenin giysisinden bir parça iplik koparılır kundağa koyulur.



b) Sünnet Gelenekleri

Sünnet gelenekleri dinsel törenlerle yerine getirilmektedir. Mevlit okutulur gül suyu, lokum ikram edilir. Gelen misafirler altın veya başka bir hediye getirir. Sünnet sahibi gelenlere yemek ikram eder. Ayrıca mesire yerine geziye gidilmektedir. Ekonomik durumu iyi olanlar davul zurna ve köçek eşliğinde eğlence düzenler.



c) Askerlik Uygulamaları

Askere gidecek genç akraba ve tanıdıklarını ziyaret ederek vedalaşır. Yakınları asker hediyesi olarak para veya hediye verirler. Arkadaşları bir gece önce toplanarak eğlence düzenlerler. Ertesi gün davul zurna eşliğinde gönderirler.



d) Evlenme Gelenekleri

Evlenme geleneklerinde eskilerin büyük ölçüde terk edildiği görülmektedir. Görücü usulü ve anlaşarak evlenme yaygındır. İç güveysi denilen damat gelmesi de evlenme şekli olarak görülmektedir. Erkek evladı olmayan aileler damat alırlar. Düğünler cuma günü bir grup kadının kız görmeye gitmesiyle başlar. Düğüne başlarken “ekmek atımı” denilen gözleme dağıtma geleneği günümüzde uygulanmamaktadır. Söz kesiminde kız evinde şerbet içilir. Nişandan önce “urba” görülür yani gelinin ve damadın eşyaları takıları ve hediyelikler alınır. Düğünden bir hafta önce okuyucu gezerek herkesi düğüne davet eder, ancak artık okuyucu yerini davetiyeye bırakmıştır. Perşembe günü çeyiz asma ile düğün başlar. Çeyiz kız evinden çıkmadan önce gelinin kardeşi veya yakını sandığa oturarak bahşiş alır. Düğün süresince gelinin yanında yengeleri, damadın yanında sağdıcı bulunmaktadır. Cuma veya cumartesi akşamı kız evinde kına gecesi yapılmaktadır. Gelin kına yakılacağı zaman elini hediye almadan açmaz. Kına gecesi “yas tutma” yani gelin ağlatma geleneği vardır. Bu gecede ağır entariler bindal üç etek giyilmektedir. Takip eden gün gelin alma günüdür. Gelin alma günü de bahşiş alınmadan gelin evden çıkarılmaz. Gelin eve geldiğinde kapıdan içeriye girerken iyi geçinmeleri dileğiyle kapının eşiğine yağ bal sürdürülmektedir. Bir kolunun altına ekmek diğer kolunun altına Kuran-ı Kerim verilmektedir, ayrıca evine bağlanması amacıyla kapının eşiğine çivi çaktırılmaktadır. Resmi nikah ve imam nikahı mutlaka yapılmaktadır. Eskiden nişanda kızın bir top kumaş üzerinde yürütülmesi, gelin hamamı ve saç örülmesi gibi uygulamalar günümüzde yapılmamaktadır. Düğünden sonra büyüklere el öpmeye davetlere gidilmektedir.



e) Bayram Gelenekleri

Dini bayramımız olan Kurban Bayramı dini vecibelere göre kutlanmaktadır. Ramazan Bayramına üç ay kala her evde hareket başlar. Dileyen üç ay orucuna başlar veya üç gün oruç tutar. Şaban ayının on beşinden sonra temizlik başlar. Camlar silinir, çamaşırlar yıkanır. Ramazana hazırlık olarak komşu bayanlar toplanıp yufka açarlar. Oruçlu olunduğu için fazla ev işi yapılmaz. Kuran okunur, mukabeleye gidilir. Ramazanda her evde özellikle Bolu’nun ünlü “kökez” içme suyundan içilmesine gayret edilmektedir, yaşlılara su taşınır. Öncelikle fakir ve dul olanlar iftar yemeğine alınır, muhtaçlara yardım edilir. Ramazanın simgesi haline gelmiş iftar topu, sahurda çalınan davul olduğu gibi bir de ramazan pidesi vardır. İftardan önce kahvaltılık çıkartılır, çorba, pilav, dolma, et yemeği, komposto, salata, tatlı yapılır. Çok eskilerde Ramazan ayında Karagöz oynatıldığı, dışarıdan gelen cambaz ve kuklaların çok rağbet gördüğü anlatılmaktadır. Kandillerde hamurdan lokma dağıtılır. Sahurda keşli cevizli makarna yenilmektedir. Bayramlarda büyükler ziyaret edilir. 



f) Nevruz Gelenekleri 

21 Mart günü baharın gelişini kutlamak amacıyla halk gruplar halinde mesire yerlerine giderler. Bugün aynı zamanda türbeler ziyaret edilir, dilekler tutulur. Kırlarda çeşitli eğlenceler düzenlenir. Maniler söylenir, niyet çekilir, baharın ilk çiçekleri toplanır. Sabah erken kalkılır, nevruzun ilk suyu ile yıkanmak geleneği vardır ve bugün özenle giyinilir. Soğan kabuğu ile boyanmış yumurta pişirilip yenilerek bolluk ve bereket dileklerinde bulunulur. Yüksek bir tepeye ateş yakılarak baharın geldiği müjdelenir. Mudurnu ilçesinde nevruz “Hep cennet”, Göynük ilçesinde “Mart Dokuzu” gibi isimlerle anılmaktadır. 



g) Hıdrellez Gelenekleri 

6 Mayıs Hıdrellez, Hızır ve İlyas Peygamberin yeryüzünde buluştuğu gündür. Bugün pikniğe gidilip salıncağa binilmektedir, böylece günahların atılacağına inanılmaktadır. Gece süt mayalanmadan bırakıldığında Hızır’ın geleceği ve süte dokunarak mayalanacağı düşünülmektedir. Eğer mayasız süt yoğurt olursa bir sene boyunca o yoğurttan birer parmak alınarak diğer yiyeceklere de sürülür. Kekik bitkisinin hıdrellezden sonraki günlerde toplanırsa şifalı olacağına inanılır. Genelde kutlamalar için suyun ve yeşilliğin bol olduğu bir yer tercih edilir. Bir gün önceki akşam herhangi bir gül ağacının dibine küp gömülmekte ve sabah manilerle açılmaktadır. O gün hiçbir tarla, bahçe işi yapılmaz. Ev isteyenler evlerinin bahçesine ev, bebek isteyenler bezden bebekler yaparlar. Ateş yakılıp üstünden atlanır. 



h) İnanışlar

Cuma günü ev işi yapılmaz. Salı günü yeni bir elişine başlanılmaz. Ayın başında ekin ekilmez. Kadın hasta olduğunda sandığını açmaz, turşuya el değmez, turşu bozulur. Kırkı çıkmamış bebeği görmeye gitmez, bebek sarılık olur. İki bayram arası düğün olmaz. Güneş tutulurken namaz kılınır, ay tutulurken silah atılır. Kara kedi uğursuzluk sayılır. Köpek uluması hayra yorulmaz. Baykuşun bir evin bacasına konması ve ötmesi o evden ölü çıkacağına işarettir. Kazak başlarken lastik örgü yarım bırakılırsa iş üremez. Üzerine kuş pislemesi talihin açılacağına işarettir. Gece dışarıya çöp atılmaz, cin çarpar. Gece sakız çiğnenmez, ölü eti çiğnenir. Kapı eşiğine oturan iftiraya uğrar. Kız istemeye giderken hayırlı olması için perşembe akşamı tercih edilir. Önce sağ ayakkabı giyilir.



i) Ahilik Kültürü

Yüzyıllarca Türk Esnaf Birliğini ve ekonomisini düzenleyen Ahilik Kuruluşu Mudurnu ilçemizde yaşatılmıştır. Ahi sözcüğü Arapçada kardeşim anlamına gelmektedir. Bir başka olasılıkla “akı”, birbirini kardeş sayan ahilerde bu biçimi almıştır ve Türkçede eli açık, cömert, konuksever ile eş anlamlıdır. Ahilerin kurdukları teşkilat bugünkü esnaf odaları, ticaret odaları, sendikalar gibi kuruluşların görevini üstlenmiştir. Ahlak ile sanatın ahenkli bir bileşimi olan Ahilik, toplumun ayakta kalabilmesi için gerekli olan sosyal adalet ve ahlakın yerleşmesinde büyük katkısı olan bir yaşam biçimidir. Mudurnu’ da ahiliğin çok eski bir geçmişi vardır.14.yy.da Anadolu’yu dolaşan ünlü seyyah İbn-i Batuta Mudurnu’daki ahi tekkelerinden ve onların misafirperverliklerinden övgüyle bahseder. Ünlü Türk seyyahı Evliya Çelebi kitabında; Mudurnu’da çok canlı bir ticari hayatın var olduğunu, özellikle iğne imalatının en gelişmiş şekliyle yapılarak, buradan her yere gönderildiğini yazar. Mudurnu’ da her hafta Cuma günü Orta Çarşıda namazdan önce esnaf duası yapılmaktadır. Her yıl Ekim ayının ilk haftasında “Ahilik Kültürü Haftası” düzenlenmekte, çeşitli etkinliklerle beraber şed kuşatma töreni yapılmaktadır.



j) Seyirlik Oyunlar

Çok eskilerde özellikle ramazan ayında iftardan sonra hayal perdeleri kurulup, Karagöz, Kukla gösterilerinin yapıldığı söylenmektedir. Ancak İlimizde bu işi yapan ustalara rastlanılmamıştır. Gösteri için başka illerden gelmişlerdir. Kına gecelerinde ve düğünlerde köy seyirlik oyunları sergilenmektedir. Bu oyunlar arap oyunu, şimşelek gelin, ördek, deve oyunu, yüzük saklama, kız kaçırma, damat kaçırmadır. 



k) Halk Oyunları

Yöre oyunlarını kadın ve erkekler ayrı mekanlarda oynamaktadırlar. Halk oyunlarımız en az iki kişi tarafından oynanıp, kadınlarda bu sayı altıdan fazla olmaz. Oyunlar karşılıklı ve yön değiştirerek daire ve çizgi formunda oynanır. Oyunlar bireysel olup son ve komut veren gibi özel kişiler yoktur. Çiftetelli gibi düz oyunlarda en ince özellik, kadın veya erkeklerin göbek atma ve omuz sallamasıdır. Kadın ve erkek oyunlarında sekme, sürtme, atlama (hoplama) ve yürüme ayakta yapılan temel hareketlerdir. Oyunların tümünde kollar dirsekten kırılarak yanlarda sabit veya önde belle omuz arasında aşağı ve yukarı hareket ettirilir. Yörede türkü adları aynı zamanda oyun adları olmuştur. Kadın oyunlarının hemen hepsi türkü eşliğinde oynanır. Türküyü genelde tef çalan kadın söyler. Günümüzde tefin yerini teyp kasetleri almıştır. Düğünlerde yaşlılar ve gençler aynı anda oyuna kalkamazlar. Özellikle Kıbrısçık İlçesi halk oyunları ve giysileri açısından zenginlik göstermektedir. Bu oyunlar:



Pıt pıt (Men men) 
Atlama (Gazel) 
Düz oyun (Çiftetelli) 
Ah Karadeniz 
Değirmen 
Ziller 
Yemenimin uçları 
Ada yolu 
Halimem 
Estireyim mi 
Ördek 


Ördek Oyunu



Ördek Oyunu



İlimizde köçek adı verilen oyuncular günümüzde de bu geleneği devam ettirmektedirler. Köçekler kadın elbisesi giyerek zilleriyle birlikte eğlencelerde oynarlar. Ördek oyunu ilimizin en çok dikkat çeken oyunlarındandır. Ördeğin uyuduğunu gösteren bölümde oyuncular bahşiş almadan oyuna devam etmezler. Ördek oyunu özellikle erkekler tarafından düğünlerde seyirlik oyun şeklinde oynanmaktadır. 

Yöremizde oynanan bazı oyunların öyküsü vardır. Bunlardan Karaköy Sekmesi oyununun öyküsü şöyledir: 

Karaköy’ den bir çoban köyün hayvanlarını her sene Haymana Yaylasına beslemeye götürmektedir. Süresi bitince tekrar köye geri döner ve bir kızı sever. Kızı ailesinden istetir, fakat başlık parası fazla gelir. Bunun üzerine köyün ağası çobanı yanına çağırarak başlık parasını vereceğini söyler, ancak çoban ağanın koyunlarını bir yıl içinde Haymana’ya götürüp iyice besledikten sonra geri getirecektir. Çoban bu şartı kabul eder ve gider. Süre bitmiş ancak çoban dönememiştir. Bunun üzerine çobanın nişanlısı bu türküyü yakar.



l) Halk Müziği

Müzikte dilli kaval kullanılmaktadır. Dilli kavallarda iyi bir ton ve temiz bir ses çıkarabilmek için oldukça uzun bir çalışma gerekmektedir. Dilli kaval Anadolu’nun bir çok yöresinde çalınmakla beraber ilimizde vazgeçilmez bir halk çalgısıdır. Bu kavalda genellikle ritmik, hareketli parçalar çalınır. Erik, dut, kayısı, şimşir ve kızılcık gibi sert ağaçlardan yapılır. Ancak erik ağacı daha çok tercih edilir. Davul, zurna, tef, kemençe,kaval halk müziği çalgılarıdır. Geçmiş yıllarda özellikle Kıbrısçık ilçesinde dilli kaval yapan ustalar bulunurmuş ancak günümüzde kalmamıştır. 



m) Halk Ozanları



KÖROĞLU :



Bolu denildiğinde ilk akla gelenlerden biri Köroğlu’dur. 16.yy. sonu ile 17.yy. başlarında yaşayan Köroğlu’ nun asıl adı Ruşen Ali’dir. Haksızlığa başkaldıran hikayesi şöyledir:



Bolu Beyi at meraklısıdır. Seyisi olan Yusuf’u, güzel ve cins bir at bulmaya gönderir.Yusuf sonradan mükemmel bir at olacağına inandığı gösterişsiz bir tay bulup getirir.Bolu Beyi tayı beğenmez ve Yusuf’un gözlerine mil çektirerek yanından kovar.Yusuf köye döner ve olanları oğluna anlatır.Oğlu Ruşen Ali, babasının intikamını almak için dağa çıkar.Ruşen Ali Köroğlu diye anılacak, babasının intikamını almak, zalimliklerinin hesabını sormak için korkulu rüya haline gelecektir.Köroğlu’nun mücadelesi “delikli demir” icat olup mertlik bozuluncaya kadar sürer. Sonuçta, her halk kahramanında olduğu gibi Köroğlu da fani dünyadan göçer, gönüllere girerek, dilden dile anlatılan bir efsane haline, destan haline gelir.





Köroğlu Anıtı



Hey hey efeler hey hey

Benden selam olsun Bolu Beyine

Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır

At kişnemesinden kargı sesinden

Dağlar seda verip seslenmelidir

Hey hey efeler hey hey

Düşman geldi tabur tabur dizildi

Alnımıza kara yazıldı

Tüfek icat oldu mertlik bozuldu

Eğri kılıç kında paslanmalıdır

Köoğlu düşer mi yine şanından

Ayırır çoğunu er meydanından

Kırat köpüğünden düşman kanından

Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır

Ben bir Köroğluyum dağda gezerim

Esen rüzgarlarda hile sezerim

Demir külünk ile başın ezerim

Dağlar seda verip seslenmelidir



AŞIK DERTLİ :



Ünlü halk ozanlarımızdan Aşık Dertli ( 1772-1845 ), Yeniçağa ilçesine bağlı Şahnalar Köyünde doğmuştur. Asıl adı İbrahim Lütfi’dir. Edebiyat tarihimize halk şairlerinin en büyüklerinden olarak geçen Dertli’nin bazı dörtlükleri bestelenmiştir. Sazı elinde Anadolu’yu bir uçtan diğerine gezmiştir. Yeniçağa İlçesi yakınında anıt mezarı bulunmaktadır.



Dertli’nin en çok bilinen bir dörtlüğü : 

Telli sazdır bunun adı,

Ne ayet dinler ne kadı,

Bunu çalan anlar kendi,

Şeytan bunun neresinde?



GEREDELİ AŞIK FİGANİ :



1814 yılında Gerede’de dünyaya gelen Figani’nin asıl adı Seyyit Ahmet’tir. Figani mahlası saz ve söz ustası olan Aşık Dertli tarafından verilmiştir. 51 yıl Anadolu, Arabistan ve Irak’ta diyar diyar dolaşmıştır. Pek çok çırak yetiştirmiştir.



n) Türküler



Beyaz giyme söz olur

Siyah giyme toz olur

Gel beraber gezelim

Muradımız tez olur

Salına da salına da gel

Hadi yavrum dön dolaş 

Yine bana gel

Beyaz giyme tanırlar

Seni yolcu sanırlar

Zaten bende talih yok

Seni benden alırlar.



Estireyim mi Estireyim mi 

Yavrum sana fistan kestireyim mi

Üç o yandan beş bu yandan

Yavrum bir de Abant yaylasından

Köprünün altında diken

Yavrum yaktın beni gül iken

Mevlam seni de yaksın 

Üç günlük gelin iken



Halimem

Kiraz aldım dikmeden

Halimem dallarını bükmeden

Bir armağan ver bana

Halimem ben gurbete gitmeden

Tombalacık halimem yar başına gel

Ben gidiyorum Bolu’ya düş peşime gel

Alcaklara karlar yağmış üşümedin mi

Halimem sen bu işin sonunun düşünmedin mi



Ördek Oyunu

Amman ördek yeşil yeşil ördek 

Hani senin eşin eşin ördek.

Hani senin eşin eşin ördek.

Amman amman ördek yeşil yeşil ördek.

Kanadını düşür düşür ördek.

Ördek suya dal da gel

Yardan haber al da gel

Eğer yarim gelmezse 

Tut kolundan al da gel.

Akşam oldu yatar mısın ördek.

Gece oldu uyur musun ördek.

Gece oldu uyur musun ördek.

Amman ördek yeşil yeşil ördek.

Sabah oldu uyan uyan ördek.

Sabah oldu uyan uyan ördek.

Bize selam çakar mısın ördek.



Melek Hanım

Melek de Hanım has bahçede geziyor

Kınalı da eller inci de mercan diziyor

Hanım da ninesi bu işleri seziyor

Melek Hanım aman seziyor

Ağlama meleğim kız senin yazın böyledir

Aman Melek Hanım böyledir

Aşk adamı bülbül gibi söyletir

Aman aman Melek Hanım söyletir

Melek de hanım taş üstüne yaslanır

Yağmur yağar top zülüfler ıslanır

Bir gün olu deli gönül uslanır

Melek Hanım aman uslanır 



Ada Yolu

Ada yolları düz gider

Yavrum bir edalı kız gider

O kız yolunu şaşırmış 

Yavrum inşallah bize gider.

Ada yolları kestane

Yavrum dökülür dane dane

Benim bir sevdiğim var.

Yavrum şu Bolu’da bir tane.

Ada yolu yamandır

Yavrum Bolu Dağı dumandır.

Sazları düzenleyin

Yavrum almayacak zamandır.

Yavrum oyunumuz tamamdır.



o) Yöresel Kıyafetler

Folklorun konuları arasında yer alan geleneksel dokumalar, kıyafetler ve el sanatları ilimizin gösterişli maddi kültür ürünleridir. Giyim kuşam insanın içinde yaşadığı zamana, topluma, geleneklere ve zevklere göre biçimlenmektedir. Günümüzde yöresel kıyafetler sandıklarda yer almakta ancak özel günlerde giyilmektedir. Kadınlar giyecekleri kıyafetleri yıllarca kendi dokuma tezgahlarında el emeği göz nuru dökerek dokumuşlar, hatta ihtiyaç fazlasını satarak evlerinin geçimlerine de katkıda bulunmuşlardır. Kıyafetlerini aksesuarlarla süslemişler, duygu ve düşüncelerini nakışla, oya ile dile getirmişlerdir. Yörede artık kullanılmayan ancak hala örneklerine rastlayabildiğimiz kıyafetler şunlardır; 



Başta fes kullanılmaktaydı. Fesin üzerine değişik motiflerde dövme olarak yapılan gümüş tepelik takılır. Gümüş tepelik kare biçiminde olup, alına gelen kısmına altın paralar dizilmektedir. Fesin kenarına kırmızı renkte iplikli kumaştan çeki bağlanır. Gelin başında çizgilik, aynalık adı verilen aksesuarlar kullanılır. Genç kızlar evleninceye kadar bu baş süslemesini yapamazlar. Gelinin başına yüzünü kapatacak şekilde al veya çatkı adı verilen kırmızı pullarla işlemeli örtü örtülmektedir. Çember veya çevre olarak adlandırılan başörtüsü Göynük’te “Tokalı”, Kıbrısçık’ta “Nakışlı Yazma”, Mengen’de “Telli ve nakışlı pov” olarak adlandırılmaktadır.





Yöresel Kıyafetler





Yöresel Kıyafetler





“Alaca don” adı verilen giysi dokuma kumaştan dikilen bir tür şalvardır. Boyuna çizgileri olup bordo, mavi veya kırmızı renklerdedir. Fistan ve boy gömlekle giyilmekte iken günümüzde sadece alaca üzerine kazak ile kullanılmaktadır. Yakası işlemeli, önden düğmeli, beyaz üzerine mavi veya kırmızı renkte kareli olarak dokunan iç göynek ve onun üzerine giyilen boy göynek yün pamuk ipliğinden dokunmaktadır. Boy göyneğin etek uçları, yaka ve ön kısmı kök boyalı (bitkisel boyalar) ipliklerle işlenmektedir. Bu işlemelerin motifleri at nalı, koyun gözü, aynalı, güllü, kaz ayağı gibi isimlendirilmektedir. Üç etek; fistan ve boy göyneğin üzerine giyilen değişik renk ve desenlerde olabilen üç parçadan oluşan bir giyim. Yaka ve etek uçları tığ ile işlemelidir. Ön iki parçası bele takılan kuşakta toplanarak giysi kullanılmaktadır. Cepkenin çuhadan yapılanına “fermana” kadifeden olanına ise “salta” adı verilmektedir. Giysinin her iki yanı ve kol yanları gümüş rengi sim iplikle işlenmiştir. Üç eteğin üzerine giyilmektedir. Mudurnu ve Göynük ilçelerimizde geleneksel kıyafet olarak “bindallı”, “üç etek”, “top entari”, “bindal ceketi” kullanılmaktadır. Bindallı başta fes ve çatkı ile kullanılan evli kadınların giydiği bir giysidir. Evlenmemiş kızlar sadece üç etek giyer başlarına gül takarlar. Top entari ve bindal ceket özel günlerde daha çok yaşlı kadınların rağbet ettiği bir giysidir. Söz, nişan, kına gibi özel günlerde içine hediyeler koymak amacıyla kıl iplikle dokunmuş heybe taşınmaktadır. 



EL SANATLARI:



Bolu’nun geleneksel kıyafetleri olan üç etek, şalvar, alaca don, göynek, guşak, gök don dokuma kıyafetlerdir. Ancak geçmişte herkes evinde bir dokuma tezgahına sahipken günümüzde bu tezgahları artık köylerde dahi bulmak çok zordur. Eskiden çok kullanılan peşkirlere, yağlıklara, çevrelere bugün sandıklarda nadir olarak rastlanmaktadır. Bayanlar satabilecekleri yün çoraplar, patikler, heybeler, para keseleri yapmaktadırlar. Bazen bunları süs eşyası olarak daha küçük boyutlarda örmektedirler. 



Çevremizin ormanlarla kaplı oluşu nedeniyle ağaç oymacılığı da gelişmiş bir el sanatı örneğidir. Özellikle Göynük Kılavuzlar Köyü geçimlerini bu işle sağlamaktadırlar. Ayrıca sepet yapımı kaybolmaya yüz tutmuş el sanatı ürünüdür. 



Mengen ilçemizde başörtüleri büyük emek ve titizlikle işlenmektedir. Bunlardan “telli poğ” krem rengi dokuma bir bezdir. İki şak (parça) halinde dokunmuş olan bez aynı renk iplikle özel bir nakışla birleştirilir. Kasnakta gerdirilir. Makara halinde sarılmış ince bir telle ve üstüste iki deliği bulunan bir iğne ile işlenir. Teller her geçimde kırılarak istenilen motif verilir. Poğ işlendikten sonra kenarları pullu oya ile oyalanır veya püskül yapılır.Yine dokuma bezinin kenarlarına canlı renklerde iplerle çiçek veya başka bir motif işlenerek nakışlı poğ yapılır. Bunun da kenarları pul, boncuk veya püskülle süslenir. Mengen’de nakışlı yada telli poğ kadınların başlarına çelme olarak bağlanır. Yani poğun uçları yüz etrafında sarılır. Gelin almaya giden kadınların, at üzerinde giderken görülmesi için ağız kısımlarına örtülen nakış işlenmiş ve etrafı oyalanmış örtüye “yaşmak” adı verilir. Halk arasında bu olaya “kaçmak” denilmektedir. Beyaz dokuma bezi rengarenk nakışlarla işlenen peşkirin eteklerine saçak yapılır. 



Kıbrıscık ilçesinde önceki yıllarda kaval ve bağlama yapılmakta iken artık usta kalmamıştır. 



Gerede ilçemizde ise dericilik, bakırcılık, kalaycılık, saraçlık mesleği halen devam ettirilmektedir. Ne var ki bu meslek sahiplerinin sayısı üç beş kişiyi geçmemektedir. Bunun nedenini kazançlarının yeterli olmayışı olarak göstermektedirler. Ancak Gerede’de son yıllarda sanayi dericilik üzerine yoğunlaşmıştır. 





Ağaç Oymacılığı





Semer Yapımı





Bakırcılık



İlimizde önemli olan bir başka el işi de Mudurnu ilçemizin iğne oyalarıdır. Mudurnu’da iğne oyası yapmayanların sayısı yok denecek kadar azdır. İğne oyası yaparak bayanlar boş zamanlarını değerlendirirken geçimlerine katkı olması amacıyla da satmaktadırlar. Bunun yanında kızlarının çeyizlerinde bulunan oyaların çokluğu ile övünmektedirler. Mudurnu düğünlerinde geleneğe bağlı olarak damadın annesi oyaları geline çeyiz olarak vermektedir. Kayınvalide için geline vereceği çeyiz kızının çeyizi kadar önem taşımaktadır. Geçmiş yıllarda Mudurnu’da hemen her evde ipek elde etmek amacı ile ipek böceği yetiştirilmekteyken bugün iplikler hazır alınmaktadır. “Gül”, düğünlerde gelin tacı olarak kullanılan iğne oyasından yapılmış bir aksesuardır. Genç kızlar başlarına sadece gül takarken, evli bayanlar üzerine “çatkı” denilen kırmızı işlemeli örtü kullanırlar.



Son yıllarda iğne oyaları ve çeşitli işlemelerin kullanıldığı bebekler hediyelik amacıyla yapılarak Mudurnu’ya gelen ziyaretçilerin beğenisine sunulmaya başlanmıştır. Bolu ilinde kadın baş süslemesinde ve giyiminde kullanılan, kaybolmaya yüz tutmuş iğne oyalarını yaşatmak, tanıtmak amacıyla çeşitli yıllarda ödüllü iğne oyası yarışmaları düzenlenmiştir. Mudurnu Kültür ve Turizm Festivali çerçevesinde tanıtıma yönelik etkinlikler devam etmektedir.